Hasan Hüseyin Korkmazgili Anıyoruz

“bir oğlum olacak adı temmuz
öfkede benden fırtına
sevgide deniz ” ölümünün 31 Yılında Büyük Usta Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’i anıyoruz Tiyatro Simurg

Esat Korkmaz

Müzik Cafer Arat

Düzgün Ok

Şiir: Ergun Çelikkan

Devrim Acar

katılımı ile 28 Şubat Cumartesi Saat 20.00 Derneğimizde yapılacak anmaya tüm halkımız davetlidir

Hhuseyinkuc

Siz hiç tabuta konuldunuz mu

Siz, ölümün karanlık mezarında göğüs kafesinizi kor gibi yakan bir hasretle külrengi sabahlara hiç uyandınız mı? Tüm gece yatağınızda ter içinde dönüp durarak birbirinin tekrarı olan solgun sabahları hiç beklediniz mi? O kâbus dolu gecelerin bitkin sabahlarında kan çanağına dönmüş gözleriniz kirden kararmış tavana kilitlenmiş bir halde çok uzaklardaki sevdiklerinizi hiç ümitsizce düşündünüz mü? Dakikaları donup kalmış günleriniz ve saymakla bitmez yıllarınız hiç griye boyanmış bir çarmıhta kanatıldı mı? Kendinizi uzay boşluğunda zincire vurulmuş gibi hissettiğiniz ölü bir sessizlikte, ruhunuz hiç yağmalanmak istendi mi? Gideceği yere geç kalmış gibi telaşlı kanat çırpışlarıyla bir görünüp bir kaybolan güvercinlerle sevdiklerinize hiç selam yolladınız mı?

Gelinciklerin kan kırmızısı, çayırların renk renk çiçeklerle bezenmiş zümrüt yeşili, leylakların büyüleyici moru ve kardelenlerin ışıltılı çılgın beyazı, hiç hafızanızdan tümden silinip gitti mi? Her an, her saniye, tüm gün ve gece, yıllar ve yıllar boyu hiç kireç beyazı çiğ bir ışık sağanağı altında kaldınız mı? Gecenin deliksiz karanlığını, göğün lacivertinde çiçekler açan yıldızların parıltılı dansını, ayın gamlı yolculuğunu ve pembe sabahlığı içinde genç bir kız tazeliğiyle ufukta boy gösteren şafağın, yeni bir günü haber veren macup kızıllığını unutacak kadar hiç düşünce felci geçirdiniz mi? İradeniz, tahammülünüz ve sabrınız cayır cayır yakan örste hiç dövüldü mü? Gözünüz yolda merakla beklediğiniz bir mektubu elleriniz titreyerek boğazınız düğüm düğüm hiç okudunuz mu?

Siz, bir insana; arkadaşa, kardeşe, anneye, babaya, eşe ve çocuğa dokunmanın, onların varlığını dokunarak hissetmenin doğuştan gelen içgüdüsel bir açlık ve ihtiyaç olduğunu bilir misiniz? Güneşin altın sarısına boyadığı çimenliklere sere serpe uzandığınız, ışıklar içindeki bir derenin ninnileriyle kendinizden geçtiğiniz, denizin altın ışıltılı sularında kulaç attığınız, siyah bir atın üstünde kanatlanıp rüzgârla sarhoşça yarıştığınız, baharda beyaz ve pembe giysileri içinde halaya durmuş vişne, kayısı, elma ve çeşit çeşit ağaçların okşayıcı serinliğinde sevdiklerinizle neşe dolu gezintilere çıktığınız… mutlu bir rüyadan, yaralı ruhunuzun sıkışıp kaldığı dört duvar arasındaki bezgin bir sabaha derin bir hayal kırıklığı ile hiç uyandınız mı?

Siz cep telefonunuzu hiç özlediniz mi? Telefonunuzu koyduğunuz cebinizi alışkanlıkla yoklayıp sonra boş olduğunu görünce, kimseye çaktırmadan kendi kendinize hiç güldünüz mü? Tıkıldığınız boğucu sessizlikte kargaların gaklamalarını, köpeklerin ulumalarını ve arabaların homurtularını hiç özlediniz mi? Durgun hayatınızda değişiklik olsun diye hiç fare beslediniz mi; bu farelerle hiç arkadaşlık yaptınız mı?

Hangi cehennemden söz ettiğimi sanırım anladınız. Sözün kısası, siz hiç Türkiye Cumhuriyeti’nin F tipi zindanlarında yattınız mı?

Tekirdağ cezaevinden bir mahpus, bir hanedanlar devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin cezaevlerinde nasıl bir zulüm sürdürdüğünü yıllar önce şu sözlerle dile getirmişti:

“Bize düşüncelerimizi kusturmak istiyorlar. F tipleri, insanların hasta ve denek olarak görülüp üzerinde her türlü haysiyetsiz, çağ dışı uygulamaların sınandığı laboratuvar işlevi görmektedir. Buradaki görevliler de bizi terbiye etme, yontma ve tövbekâr yapma sanatıyla görevlendirilmişlerdir. Meslekleri insan budamadır…”

Aslında cezaevleri hakkında söylenmeyen ve yazılmayan bir şey kalmadı. Faşist terör bu zindanlarda ya öldürüyor ya da sakat bırakıyor.

Geçenlerde Sarp Kuray’ ı görmeye gittiğim Sincan F tipi cezaevinde, yirmi yılı aşkın bir zamandır binlerce kilometreden ancak arada bir ziyarete gelebilen ailelerden başka, kimsenin arayıp sormadığı Kürt mahpuslar olduğunu içim yanarak ve utanarak öğrendim. Kandıra F tipi cezaevinde de böyle unutulmuş birçok Kürt mahpusla voltalarda uzun uzun sohbet ettiğimi hatırlıyorum.

Artık şu gerçeği söylemekte bir sakınca yok. Ateş ne yazık ki düştüğü yeri yakıyor.

Sarp Kuray’la uzun bir sohbetten sonra vedalaşıp dışarı çıktığımda Ömer Gürcan ile Mustafa Kemal Gültekin kapıda beni bekliyorlardı. Meğer o gün onların Kürt mahpusları ziyaret günüymüş. İki Türk devrimcisinin onca yolu tepip cezaevinin kapısında binbir eziyeti sineye çekerek, yirmi yılı aşkın bir zamandır hapis yatan Kürt mahpuslarını -aralarında hiçbir örgütsel veya düşünsel bağ olmadan- her görüş günü ziyarete gitmeleri göz yaşartıcıydı.

Ömer Gürcan, 1964’de Talat Aydemir’le birlikte idam edilen ihtilalci Fethi Gürcan’ın oğlu. Babası idam edildiğinde, on beş yaşındaymış. İlerlemiş yaşına rağmen oldukça dinamik, heyecanlı ve gelecekten fazlasıyla ümitli. Ailenin üstüne yıldırımların yağdığı o korkunç günlerde bir buçuk yaşında olan kardeşi Sema babasını hiç hatırlamıyor. Ömer emekli mühendis, Sema ise diş doktoru. Babaları idam edilen insanlarla ilk defa karşılaşmış ve sarsılmıştım. Bana babalarının fırtınalı yaşamını anlatan İhtilalin Süvarisi adlı anı romanı armağan ettiler. İçim acıyla dolmuştu, kitabı ellerim titreyerek aldım. Kars’a dönünce, Nesrin Turhan’ın temiz bir dille yazdığı romanı Fethi Gürcan ve Talat Aydemir’in asıldığı ipi boynumda hep hissederek okudum.

Kanlı faşizm geçmişte olduğu gibi bugün de elinde tırpanıyla cezaevlerinde ve meydanlarda kol geziyor.

Evet, ne yazık ki ateş düştüğü yeri yakıyor. Yaşadım, gördüm ve görüyorum; duyarlı bir avuç insandan başka mahpuslar kimsenin umurunda değil. Halkımız kendisine kazık atan siyasetçileri alkışlamaktan cezaevlerini düşünmeye vakit bulamıyor. Mahpuslar suskun…

ÖNEMLİ NOT : Özgürlük İçin Referandum Çağrısı başlıklı makalem ve http://site.emekcicumhuriyetlerbirligi.org/ sitesi beklediğim gibi yine yandaş Kürt ve Türk yazılı ve görsel medyasının hışmına uğradı. Ancak yine de sayıları az olsa cesur yürekli bazı insanlar bu ambargo duvarını yıkıp referanduma imzaları ile destek oldular. Ne var ki, sistem güvenlik nedeniyle bu kardeşlerimin adreslerini saklı tuttuğu için kendileriyle bağlantı kuramıyorum. Şimdi onlardan telefon veya mail bekliyorum. Ben bu çalışmanın bir aksiyona dönüşmesini ve yakacağımız bir meşaleyle bizi kuşatan kör karanlığı paramparça edeceğimizi ümit ediyorum. Bu nedenle 0546 518 86 86 nolu telefonumdan veya alinakmahmut@hotmail.com mail adresimden, “Ben bu hanedanlar düzenini reddediyor ve onurlu bir hayat yaşamak istiyorum,” diyebilen tüm kardeşlerimden haber bekliyorum.

İzninizle bu notu yazının ruhuna uygun bir soruyla noktalayayım: Siz halkınızın ve insanlığın özgürlüğü ve esenliği için canınızı dişinize takarak çırpınırken, yolunuz rant kölesi bazı kişiler tarafından hiç kesildi mi?

Mahmut Alınak

şeyh bedreddin Anıyoruz

06 Şubat 2015 Cuma Günü saat 20.00 derneğimizde düzenlenecek olan  şeyh bedreddin hayatı ve mücadelesi  Tarihçi yazar Esat Korkmaz, Tiyatro Smrug Hüseyin Fırtına ve şiirlerle düzenlenecek etkinliğe tüm halkımız davetlilidir.

etkinlik ücretsizdir

Mahmut Alınak Yazdı

Mahmut Alınak yazdı: “Cizre’deki olaylar devletin içindeki bir ekibin işi” demek AKP’yi aklamaktır

Cizreli çocuklar dün, “SUSMA, SUSTUKÇA ÇOCUKLAR ÖLÜYOR” diye yazılı bir pankart astılar. Bazıları da soruyor: “Çocuklar burada, peki büyükler nerede?”

Siyasetçiler Cizre’ye gidip nutuk attılar, sonra da halk dağılırken 12 yaşındaki Nihat Kazanhan adındaki çocuk kurşunlanarak öldürüldü.

Olayın tüm görgü tanıkları polisin ateş ettiğini söylüyorlar. Adli Tıp raporu, Nihat’ın av tüfeğiyle vurulduğunu ileri sürüyor. Bu rapor beni yıllar öncesine götürdü. 1992 Newroz’unda başları poşulu kişiler Cizre’de kaleşnikoflarla ateş edip onlarca kişiyi öldürmüşlerdi. Erdal İnönü Başbakan yardımcısı, ben de SHP grup başkanvekiliydim. Halk ateş edenlerin devlet güçleri olduğunda ısrar ediyordu. Erdal İnönü ile görüşüp duruma el koymasını istedim. İnönü, kamera kayıtlarını izlediğini, ateş edenlerin polisler değil başları poşulu PKK’liler olduğunu söyledi. “Size mi inanayım, yoksa gözlerime mi?” deyince söyleyecek söz bulamamıştım.

Dehşet verici gerçek yıllar sonra gün ışığına çıktı: Diyarbakır Cezaevi’ndeki itirafçılar silahlandırılarak Cizre’ye getirilmiş ve halka ateş ettirilmişti. Katliamı yapan itirafçılar işleri bitince de cezaevine geri götürülmüşlerdi. Onca masum insan, devletçe PKK’ye karşı yürütülen psikolojik savaşa kurban edilmişti.

Cizre’deki olaya dönersek… Diyelim ki, adli tıp raporu doğru ve bu çocuk av tüfeğiyle vurulmuş! Bu, polisin ateş ettiği gerçeğini değiştirir mi? Polis av tüfeğiyle ateş edemez mi?

Olayın başka bir yönünü de gözden kaçırmamak gerekiyor. Halkı toplayanlar halkın can güvenliğinden sorumludurlar. Öyle nutuk atıp, sonra da çekip gitmek önderlerin işi değildir. Topladığın insanların güvenlik içinde dağılmalarını sağlamak senin görevindir. Gerçek halk önderleri böyle yaparlar. Mahatma Gandhi, Martin Luther King veya Che Guevera halk güvenli bir şekilde evine ve iş yerine gitmedikçe bir yere ayrılmazlardı.

Yüksekova’da olduğu gibi Cizre’ de de gençler sahipsiz, başsız ve ne yapacaklarını bilemez bir haldedirler. Aklı başında bir kurmay heyeti, bu genç potansiyeli pekâlâ yararlı bir mecraya sokarak bu kanlı provokasyonların önüne geçebilir. Ancak bu yapılmıyor!

Cizre’deki olayları, devletin içine çöreklenmiş bir ekibin işi diye göstermek, AKP’yi aklayan bir düşüncedir. Eskiden de her karanlık cinayet kontrgerillanın işi denilerek devlet ve hükümetler aklanırdı. Yıllar sonra zamanın Meclis’te Milli Savunma Bakanı’nın ağzından öğrendik ki, o gizli sandığımız kontrgerilla, devletin bilgisi dahilinde hareket eden silahlı resmi bir örgütmüş. Yani kontrgerilla devletin kendisiymiş!

Polis AKP’nin polisidir, o çocuklara sıkılan kurşunlar da AKP kurşunlarıdır. AKP’yi temize çıkaran bu açıklamalar kanlı provokasyona hizmet ediyor.

İstense birkaç günlük bir çalışmayla Cizre’de işler yoluna koyulabilir.
Mahmut Alınak

Odatv.com

F TİPİ FİLM GÖSTERİMİ

13463_f-tipi-film-Derneğimizde 24 Ocak 2015 Cumartesi günü Saat 19.00 da F Tipi Film Gösterimi Yapılacaktır tüm Üye ve Esenyurt Halkı Davetlidir.

Dersim İsmi İade Edilsin

Basına ve Kamuoyuna!

Sevgili Dersimliler ve dersim dostları. Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) olarak, bugüne kadar dersim üzerinden estirilen çeşitli saldırılara karşı koyduk ve koymaya devam edeceğiz. Bu saldırılardan biri de, bir halkın toplumsal belleğini yok etmektir. Toplumsal bellek bir halkın günü ve geleceği için, nefes alıp vermek kadar önemli bir yerde durmaktadır. Toplumsal belleğe zarar vermek o toplumun benliğini, bilincini, kültürünü ve bir bütün olarak kimliğini soysuzlaştırmak amaçlıdır. Bunun içindir ki mekânlar ve isimleri önem arz etmektedir sevgili dostlar. Dersim ismi ve diğer bölge isimleri bizlerin yani Dersimlilerin kendi dilinden, kendi mayasından, kendi tarihinden, kendi kimliğinden verdiği bir isimdir. Dersim ismi ile biz Dersimliler kendi tarihimizi, kendi kültürümüzü, kendi değerlerimizi, dilimizi, inancımızı hatırlıyor ve önemli ölçüde tahrip edilmiş kültürümüzü artık hatırlamaktan öteye geçmek istiyor ve canlı canlı kendi yurdumuzda kendi ismimizle, kendi dilimizle ve inancımızla yaşamak istiyoruz.

Dersim ismi bizlere klamlarımızı, cemlerimizi bize bizi hatırlamamızı ve toplumsal belleğimizi diri tutmamızı sağladığı gibi tersinden devletin dayattığı isim olan ve devletin tunç-eli olan Tunceli ismi bizlere Türkçe konuşmayı, Türkçe yaşamayı, Türk olmayı, Sünni olmayı ve Tunceli ismi üzerinden artık Dersimi ve Dersim tarihini tüm yönleriyle toprağa gömmeye, cumhuriyetle birlikte alevi, Kızılbaş, kırmanç, kürt kimliğimizi değil Türk olmayı cem evi değil cami yapımlarıyla Sünni olmayı ve nihayetinde biz Dersimlileri tüm benliğimizle tarihten silmeyi amaçlamış ve tarihten silemediği gibi toplumsal belleğimizi oluşturan kültürel birikimlerimize önemli darbeler vurmuştur.

Nihayetin de Alevi, Kızılbaş, Kırmanç Dersimlileri tarihten silemeyenler son zamanlarda içimizi boşaltmayı ve oyalama siyasetlerle bizleri sindirmeye çalışmaktadırlar. Egemen Sünni Türk devletinin son devamcısı olan AKP iktidarı Dersim üzerindeki doğa ve kültür saldırılarını devam ettirmekte ve bunu riyakarca yapmaktadır. Dün Dersimlileri, Alevileri, Kırmançları katledenler bugün bu katliamlarını doğamızı, inancımızı ve dilimizi yok ederek sürdürmektedirler ve bunu kendi yasalarını çiğneyerek yapmaktadırlar. Son süreçlerde yolsuzluk, rüşvet ve halkın sokakları saran tepkileri ve isyanları ile iyice yıpranan AKP iktidarı toplum üzerinde etkisini güçlü kılabilmek için “ileri demokrasi”, “açılım”, “yeni Türkiye” vb. safsatalarıyla pozitif bir algı oluşturmaya çalışıyor. İbresi yere vurdukça tıpkı başörtüye sararak, başörtüsünü elinde paçavra yapan AKP iktidarı Dersim sorununa da sarılarak Dersim sorununu paçavra yapmaya ve halkı oyalayarak iktidarı için pozitif bir algı oluşturmaya çalışmaktadır. Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) olarak oyalama ve aldatma politikalarına ve sorunlarımızı şu veya bu partiye karşı seçim malzemesi olarak kullanılmasına, halkın duygularının riyakârca suiistimal edilmesine izin vermeyeceğiz.

Ve nihayetinde bizler Dersim halkının iradesi olarak Dersim halkının kültürünü kimsenin, meydanlarda seçim malzemesi yaparak suiistimal etmesine izin vermeyeceğimizi belirtir ve AKP iktidarını oyalamalardan, riyakârlıktan ve aldatmalardan vazgeçmeye ve bizim olan Dersim ismini tanımaya çağırıyoruz. Biz Dersimliler neredeyse yüzyıldır devletten bizim olanı istiyoruz. Dersim isminin iade edilmesini istiyoruz.

Bu kapsamda dersime, dersimden dış illere hatta yurtdışından dersime mektup yazılarak başlatmış olduğumuz kampanya sürecinde mektuplarımız adres kısmına tunceli değil dersim yazılı haliyle ulaşmış bulunmaktadır. Dolayısıyla devletin resmi idari mercilerinden dersim olarak kabullenilmiş ve geçmiştir. Kampanyamıza başlama sürecinde de belirttiğimiz gibi dersim yazılı mektuplarımızın dersime ulaşmaması durumun da AKP iktidarına karşı halkın duyguları ve değerleriyle oynadığı için hukuki süreç başlatacağımızı, yada mektupların ulaşması halinde dersimin kabul edilip isminin iade edilmemesi durumun da yine hukuki süreç başlatacağımızı duyurmuştuk. Nihayetinde mektuplarımız ulaştığı için kampanyamızın şuan ki sürecinden itibaren dersim isminin kabul görüldüğü halde devlet tarafından resmi olarak tanınmamasına karşı hukuksal mücadelemizi başlatıyor ve dersim ismimin tanınıp kabul edilene kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi belirtiyoruz. Dersim ismini resmi literatür de alana kadar hem hukuksal hem de mücadele alanlarında tüm dersimlileri ve dersim dostlarını kampanyamıza güç katmaya çağırıyoruz.

***Dersim İsmi İade Edilsin

***Dersim Onurdur Onuruna Sahip Çık

***Dersimde Barajlara Hayır

***Dersim Be Wayir Niyo

l0Z9Dp
10922565_808475889226364_5 10917822_6348312199558

ENGLISH ZENITH- ESENYURT DERSİMLİLER HİZMET PROTOKOLU

YABANCI DİL EĞİTİM HİZMET PROTOKOLU
Esenyurt Dersim Kültür Araştırma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği çalışanlarına, üyelerine ve üyelerin
yakınlarına İngilizce dil eğitimi ve sınav programlarında belirtildiği şekil ve şartlarla uygulanması uygun
görülmüş olup çalışanlara, üyelere ve üyelerin yakınlarına ilan edilmesi amacı ile taraflarca bu protokol
imzalanmıştır.
1.Taraflar:
1.1.ENGLISH ZENITH DİL OKULU(Zeytinlik Mahallesi. Ebuziya Caddesi.Ömer Naci Sokak. No:1/a­b
Bakırköy/İstanbul, adresinde mukim.)
1.2. Esenyurt Dersimliler Derneği Merkez Mah 19 Mayıs Bulvarı No: 1 Kat 2/22 Esenyurt İş Merkezi
adresinde mukim.)
2. Konu:
Esenyurt Dersimliler Derneği çalışanlarına, üyelerine ve üyelerin yakınlarına ihtiyaçlarına yönelik indirimli dil
eğitiminin verilmesi.
Genel Dil eğitimlerinde,
(İngilizce,Rusça,Arapça,İspanyolca,Fransızca) % 40 indirim.
Sınav programlarında ,
(Toefl,Ielts,Yds,Toeıc,Junıor Toefl ) % 15 indirim.
3.Eğitimin Yeri:
English Zenith Dil Okulunun belirleyeceği yerde yapılacaktır.
4.Eğitimde Kullanılacak Araç ve Gereçler:
4.1.Eğitim görsel sunum yöntemiyle de desteklenecek, sunum malzemeleri firma tarafından karşılanacaktır.
5. Diğer Hususlar:
5.1.Protokol süresi eğitim süresi ile aynıdır.
5.2.Taraflar yazılı gerekçelerin neticesinde karşılıklı olarak fesh etme yetkisine sahiptir.
İş bu Protokol tarafların yetkililerince 25.12.2014 tarihinde imzalanmıştır.
ENGLISH ZENITH DİL OKULU — ESENYURT DERSİMLİLER KÜLTÜR ARAŞTIRMA
ve SOSYAL YARDIMLAŞMA DERNEĞİ

Tam Metini Görmek İçin Tıklayın >> ESENYURT DERSİMLİLER DERNEK PROTOKOLÜ

 http://www.englishzenith.com/

Nerede Bu Adalat?

Daha Önce Duyusunu Yaptığımız NEREDE BU ADALET? Tiyatro Oyunu; Oyuncu Mehmet Esatoglu’nun Sağlık Problemi nedeni ile Bugün Oynanmayacak. oyun Haftaya C.Tesi Saat : 20.00 Ertelenmiştir . anlayış göstereceğinizi umuyor Haftaya c.tesi Saat 20.00 görüşmek dileğiyle E.YURT DERSIMLILER DER
17 Ocak 2015 Cumartesi Günü Esenyurt Dersimliler Derneğinde düzenlenecek olan Tiyatro Oyununa Tüm Halkımız Davetlidir

Ülkemizde hiç gündemden düşmeyen adalet tartışması bir kez daha sahneye geliyor.

Tiyatro Simurg geçtiğimiz yazdan bu yana çalışmalarını sürdürdüğü “Nerede Bu Adalet” oyununu sergilemeye başladı.

İnsanlığın binlerce yıl önce var ettiği en tartışmalı kurumlardan biri de hukuk. Sınıfların var olduğu bir dünyada bir türlü “adil” olma çizgisini yakalamayan hukukun dünden bugüne serüvenini konu alan oyunu Mehmet Esatoğlu yazdı ve yönetti.
17 Ocak 2015 Cumartesi Günü Esenyurt Dersimliler Derneğinde düzenlenecek olan Tiyatro Oyununa Tüm Halkımız Davetlidir.

19 Aralık’ı ve Maraş’ı unutmadık

Esenyurt Dersimliler Derneği yayınladığı basın bildirisiyle 19 Aralık ve Maraş katliamlarını kınadı. 19 Aralık 2000’de cezaevlerinde “Hayata Dönüş” adıyla katliamlar gerçekleştirildiğini, Maraş katliamının da Aralık ayında yaşandığını belirten Esenyurt Dersimliler Derneği “Hayata Dönüş operasyonu ve Maraş katliamında sorumlulukları bulunanlar cezalandırılmalıdır” dedi.

1978 yılında, 19-26 Aralık günleri arasında Maraş’ta yaşanan olaylarda, resmi rakamlara göre 111 kişi katledildi. Gerçek ölü sayısı ise, bunun çok üzerindedir. Bu faşist katliamda, 500’ün üzerinde ev ve 300’e yakın işyeri yakılıp yıkıldı. Olayların ardından kentteki sol ve Alevi kökenli yurttaşlarımızın yüzde 80’i Maraş’ı terk etti.  Bu, MİT ve kontrgerilla tarafından yürütülen bir operasyondur. Sadece katliama bizzat katılanların değil, yönetenlerinin kim olduğuna dair onlarca veri ve suç kanıtı mevcuttur. Ortada büyük bir insanlık suçu, bu suçun failleri vardır ancak cezalandırma ise yoktur. Maraş Katliamı ve bu katliamda sorumluluğu bulunanlar ya hiç yargılanmadan “kurtuldular” ya da göstermelik dava dosyaları ile yargılanıp (!) beraat ettirildiler. Çünkü, Maraş Katliamı tasarlanırken senaryonun en önemli parçası katliamcıların önce izole edilmesi, sonra bu izolasyon yardımı ile “suçsuz ilan edilmesi” idi. Bugün Maraş Katliamı dosyası sessizce kapatılmış bulunuyor. Tıpkı bugün Sivas Katliamı davasının zaman aşımına aynı şekilde uğratılmak istenmesi gibi…

“HAYATA DÖNÜŞ” KATLİAMININ TÜM SORUMLULARI CEZALANDIRILMALIDIR!

19 – 22 Aralık 2000 tarihleri arasında Türkiye’de, yirmi hapishanede eş zamanlı olarak düzenlenen ve planlayanlar ve uygulayanlar tarafından ironik bir biçimde “hayata dönüş” adı verilen operasyon sonucunda 28 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirdi ve yüzlercesi yaralandı.

Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin TANTAN’ın açıklamasına göre, bir yıl öncesinden en ince ayrıntısına kadar planlanmış olan bu operasyonda, 8 bin 335 asker, binlerce çevik kuvvet polisi ve gardiyan görev aldı; bileşenlerinin ne olduğu tam tespit edilemeyen 20 binin üzerinde gaz bombası kullanıldı. Toplam 28 siyasi tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirdiği ve yüzlercesinin yaralandığı bu operasyonun en şiddetli yürütüldüğü cezaevi, Bayrampaşa cezaeviydi. Sadece burada, 12 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirdi. Bayrampaşa cezaevi için verilen Adli Tıp bilirkişi raporuna göre, operasyon sırasında öldürücü dozun çok üzerinde gaz bombası kullanılmıştı.

Güvenlik güçlerince kullanılan göz yaşartıcı, gaz ve sinir bombalarının çıkardığı yangında, 6 kadın diri diri yanarak hayatını kaybetti. Kadınların kaldığı koğuşta yalnızca 20 gramı bile insanı 38 dakikada öldürmeye yeten bombalardan 35 gram bulundu ve yine aynı koğuşta patlamamış 45 adet gaz bombası bulundu. Bilanço, yapılan operasyonun hiç de “hayata dönüş” amacı taşımadığını tersine en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş planlı bir katliam olduğunu gösteriyordu.

 

Esenyurt Dersimliler Derneği olarak, Hayata Dönüş katliamı ve Maraş katliamında sorumluluğu olanlar bulunup cezalandırılmalıdır. Zaman aşımı, insanlık suçları için kabul edilemez.

Unutmayacağımızı ve unutturmayacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz.

 

ESENYURT DERSİMLİLER DERNEĞİ

DERSİM-ERZİNCAN KARAYOLU ULAŞIMA AÇILDI

86039Image1
Kaya düşmesi nedeniyle dün ulaşıma kapanan Tunceli-Pülümür-Erzincan karayolu, ekiplerin çalışması sonucu yeniden ulaşıma açıldı.
Tunceli-Pülümür-Erzincan karayolu, dün yüzlerce ton ağırlığında iki kayanın düşmesi sonucu ulaşıma kapanmıştı. Karayolları 8. Bölge Müdürlüğünden istenen kırıcıyla 300 tonluk kaya parçası kırılarak karayolu gecenin geç saatlerinde ulaşıma yeniden açıldı.
Düşen diğer kaya parçasını da kırmak için karayolları ekiplerinin sürdürdüğü çalışma ise devam ediyor.

DERSİM’DE PARALEL OPERASYON: 1 GÖZALTI

Dersimde’de paralel yapı operasyonu kapsamında 1 polisin gözaltına alındığı öğrenildi.
İstanbul başta olmak üzere Ankara, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Batman, Eskişehir, Elazığ, Şırnak, Van, Erzurum ve Tunceli’de paralel yapıya operasyon düzenlendi.
Operasyon kapsamında Tunceli Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından paralel yapı üyesi olduğu iddiasıyla bir polis memuru gözaltına alındı.
Gözaltına alınan polis memurunun sorgulanmak üzere İstanbul’a götürüldüğü öğrenildi.

Mazgirt Halkından Ahlaksız Müftüye Tepki

Mazgirt halkı hakkında haddini aşan ifadeler kullanan ahlaksız müftüye tepkiler sürüyor.

Dersim’in Mazgirt İlçe Müftüsü Muhammed Yusuf Yaşar‘ın ziyaret ettiği bir lisede sarf ettiği “Burası erkeğin erkeğe tecavüz ettiği bir ilçedir, erkeğin erkeğe tecavüz ettiği bir ilçede yaşıyoruz. 19-23 yaş gurubundaki gençler elinde bira dolu poşetlerle sağda solda geziyor. Öyle şeyler yapıyorlar ki dilim varmıyor söylemeye” sözlerine tepki gösteren ilçe sakinleri, yürüyüş, basın açıklaması ve oturma eylemi gerçekleştirdi.

Tunceli’de Vatandaslar Müftüyü Protesto Etti

24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle Mazgirt ilçesi Akpazar beldesindeki Anadolu Lisesi‘ni ziyaret eden Mazgirt Müftüsü Muhammed Yusuf Yaşar ziyareti sırasında sarf ettiği ileri sürülen sözlerinden dolayı tepkiyle karşılandı. Müftünün sözlerine tepki gösteren ve aralarında Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel’in de bulunduğu vatandaşlar çarşı merkezinden hükümet konağı önüne kadar yürüyüş gerçekleştirdi. İlçe sakinleri adına basın açıklamasını Ali Rıza İlbey okudu. İlbey, “İlçe Müftüsü Muhammed Yusuf Yaşar’ın Öğretmenler Günü nedeni ile gittiği Akpazar Anadolu Lisesi‘nde sarf ettiği sözler bizi üzmüştür. Bu sebepten dolayı biz demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler ve Mazgirt halkı olarak tepkimizi koyup bir an önce bu şahsın halkımızdan özür dilemesini ve görevinden alınmasını talep ediyoruz. Mazgirt halkı, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri olarak bu süreci yargıya taşıyacağımız ve sürecin takipçisi olacağımızı belirtmek isteriz” dedi.

Açıklamanın ardından hükümet konağı önünde beş dakikalık oturma eylemi yapan kitle daha sonra sessizce dağıldı.

VALİLİK İDARİ TAHKİKAT BAŞLATTI

Öte yandan Tunceli Valiliği, Mazgirt Müftüsü hakkında idari tahkikat başlatıldığını bildirdi. Tunceli Valiliği‘nden konuya ilişkin yapılan yazılı açıklamada, “Mazgirt İlçe Müftüsü hakkında basın organlarına yansıyan haberler ile ilgili olarak; Mazgirt İlçe Müftüsü’nün 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle yaptığı okul ziyaretinde kastını aşan ifadelerde bulunmuş olup, Tunceli Valiliğimizce bahsi geçen olayla ilgili olarak idari tahkikat başlatılmıştır. Konuyla ilgili kamuoyuna bilahare bilgi verilecektir” denildi.????????????????????????????????????????????