İLDEN İLE TÜRKİYE PROGRAMI 14 TEMMUZ 2016 EKİN TV

Esenyurt Dersimliler Derneği
İLDEN İLE TÜRKİYE PROGRAMI 14 TEMMUZ 2016 EKİN TV
canlı Yayın konuğu

Ekin Tv Canlı Yayındayız

Daha önce duyrusunu yaptığımız Ekin tv Canlı Yayın Programı Ekin Tv de yaşanan teknik arıza nedeniye 14 Temmuz Perşembe 21.30- 24.00 Saatlerine Alınmıştır İlden ile Türkiye porogramında canlı yayındayız tüm üye ve dostlarımız izleyici olarak davetlidir

Adres Borusan Yanı Parseller Avcılar

Katılan Sanatçılar

Erdinç Buruç

Özlem Yıldız

Vedat Baran

Munzur Festivali’nin Tarihi Belli Oldu

Dersim Belediyemizin geleneksel olarak her yıl düzenlediği Munzur Kültür ve Doğa Festivali’ne ilişkin toplantılar sona erdi.
Dersim Belediyemiz tarafından her yıl düzenlenen Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin 16’ncısı “Birliğimiz dirliğimizdir dirliğimiz barışımızdır, doğama kültürüme ve irademe dokunma! “ şiarıyla 28-31 Temmuz 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilecek.
Belediye Meclis toplantı salonunda gerçekleşen toplantıya, Belediye Eş Başkanımız Mehmet Ali Bul, HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü, Nazımiye Belediye Başkanı Cafer Kırmızıçiçek, siyasi parti ve sivil toplum kuruluş temsilcileri katıldı. Alınan toplantıda festivalin şiarı ve tarihleri netleşti. Toplantıda kısa bir konuşma yapan Belediye Eşbaşkanımız Mehmet Ali Bul, tüm Dersimli dostlara çağrıda bulunarak, Dersim’e gelerek kültür, inanç, doğa ve geleneklerine sahip çıkması çağrısında bulundu. Bu yılki festivalimizde konser ve müzik dinletilerinin olmayacağını belirten Bul, sadece kutsal mekânlara ziyaret ve paneller şeklinde gerçekleştirileceğini söyledi.
Aralarında Belediye Eşbaşkanı Mehmet Ali Bul’un da bulunduğu Festival Tertip Komitesi gün içerisinde festival için Valiliğe başvuruda bulunacak.

Sivas Katliamını unutmadık

23 yıl önce bugün, (2 Temmuz 1993) Sivas’ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin organize ettiği Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli yakıldı. Çoğunluğu Alevi 33 yazar ve ozan ile iki otel çalışanı yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetti. Ayrıca dışarıda toplanan göstericilerden de iki kişi hayatını kaybetti.
2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde yakılarak öldürülenler için bugün anma töreni düzenlenecek.

Sivas Katliamı
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin organize ettiği Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli yakıldı. Çoğunluğu Alevi 33 yazar ve ozan ile iki otel çalışanı yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetti. Ayrıca dışarıda toplanan göstericilerden de iki kişi hayatını kaybetti.
Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında etkinliklerin bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ın sazının çalındığı Sivas şehir merkezinde yapılması öngörülmüştü. Bu kapsamda pekçok aydının yanı sıra Aziz Nesin ve Ozan Türkyılmaz bu etkinlik nedeniyle dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin’in özel davetlisi olarak bu kente gelmişti.
2 Temmuz 1993 günü organize biçimde öğle saatlerinde Paşa ve Meydan camilerinde çıkan gruplar önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne ulaşarak, bir gün önce dikilen anıtı kısmen tahrip etti. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi.
Hızını alamayan ve sayısı yaklaşık 10.000’e ulaşan saldırgan grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grubun sayısı akşam saatlerinde 20.000’e yaklaştı. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı bunun sonucunda taşlanarak camları kırılan Madımak Oteli’ne sıçrayan yangın sonunda otele sığınmış olan aydınlardan, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen,Muhlis Akarsu, Metin Altıok, Hasret Gültekin,Ozan Türkyılmaz’ın bulunduğu 37 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. Başından yaralanan Aziz Nesin’i linç edilmekten araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürüldü.
Hayatını kaybeden canlar
•Muhlis Akarsu – 45 yaşında, sanatçı
•Muhibe Akarsu – 45 yaşında, Muhlis Akarsu’nun eşi
•Gülender Akça – 25 yaşında
•Metin Altıok – 53 yaşında, şair, yazar, felsefeci
•Mehmet Atay – 25 yaşında, gazeteci, fotoğraf sanatçısı
•Sehergül Ateş – 30 yaşında
•Behçet Sefa Aysan – 44 yaşında, şair
•Erdal Ayrancı – 35 yaşında
•Asım Bezirci – 66 yaşında araştırmacı, yazar
•Belkıs Çakır – 18 yaşında
•Serpil Canik – 19 yaşında
•Muammer Çiçek – 26 yaşında, aktör
•Nesimi Çimen – 62 yaşında, şair, sanatçı
•Carina Cuanna Thuijs – 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
•Serkan Doğan – 19 yaşında
•Hasret Gültekin – 22 yaşında şair, sanatçı
•Murat Gündüz – 22 yaşında
•Gülsüm Karababa -22 yaşında
•Uğur Kaynar – 37 yaşında, şair
•Emin Buğdaycı -18 yaşında şair.
•Asaf Koçak – 35 yaşında, karikatürist
•Koray Kaya – 12 yaşında
•Menekşe Kaya – 15 yaşında
•Handan Metin – 20 yaşında
•Sait Metin – 23 yaşında
•Huriye Özkan – 22 yaşında
•Yeşim Özkan – 20 yaşında
•Ahmet Özyurt – 21 yaşında
•Nurcan Şahin – 18 yaşında
•Özlem Şahin – 17 yaşında
•Asuman Sivri – 16 yaşında
•Yasemin Sivri – 19 yaşında
•Edibe Sulari – 40 yaşında, sanatçı
•İnci Türk – 22 yaşında
•Ahmet Öztürk – 21 yaşında (Otel Çalışanı)
•Kenan Yılmaz – 21 yaşında (Otel Çalışanı)
Davada ne olmuştu?
Sivas Katliamı ile ilgili 124 kişi tutuklandı. Yedi yıl süren dava sürecinde 33 kişi idama 85 kişi 2 ila 15 yıl arasında hapis cezasına mahkum edildi.
37 sanık beraat etti. İdam cezası alan 33 kişinin cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına dönüştürüldü.
2004 Kasım’ında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Sivas Davası’nda “Anayasal düzeni zorla bozmaya kalkışmaya iştirak” suçundan 7 yıl 6’şar ay ağır hapis cezasına mahkum ettiği dokuz hükümlüyü, yeni TCK’ya göre tahliye etti.
Sivas davası hükümlülerinden üç kişi de daha önce yeni TCK’daki lehte olan hükümlerden yararlanarak, tahliye olmuştu.
13 Mart 2012’de, mahkeme, sanıklar Cafer Erçakmak ve Yılmaz Bağ hakkındaki davanın ölmeleri nedeniyle ortadan kaldırılmasına; Şevket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca ve Necmi Karaömeroğlu yönünden ise zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verdi.
35 yazar ve sanatçı ile iki saldırganın öldüğü Sivas Katliamı Davası’nda mahkeme heyeti, firari sanıklar hakkında zamanaşımı hükümlerinin uygulanmasına karar vererek davayı düşürdü.

Adliye lojmanlarına bombalı araçla saldırı

Dersim’de adliye lojmanlarına bombalı araçla saldırı gerçekleştirildi.
Ovacık ilçesinde, bomba yüklü araçla adliye lojmanlarına düzenlenen saldırıda 9 kişi yaralandı.

Alınan bilgiye göre, saat 13.30 sıralarında bomba yüklü araçla adliye lojmanlarına saldırı düzenlendi.

Bomba yüklü aracın patlatılması sonucu, ikisi polis 9 kişi yaralandı. Yaralılar 112 Acil Servis ekiplerince Ovacık Devlet Hastanesine kaldırıldı.

Çevrede geniş güvenlik önlemleri alınırken, patlamanın etkisiyle oluşan küçük çaplı yangınlara ise itfaiye ekipleri müdahale etti.

Valilik açıklaması

Tunceli Valiliğinden, yapılan açıklamada, Ovacık ilçesindeki saldırının bölücü terör örgütü mensuplarınca gasbedilen bir araçla gerçekleştirildiği bildirildi. Açıklamada şöyle denildi:

“Gasbedildiği değerlendirilen araçla Ovacık ilçesinde bulunan adliye lojmanlarına yönelik bombalı araçla saldırı düzenlenmiştir. Saldırıda, 9 vatandaşımız hayati tehlikesi olmayacak şekilde yaralanmıştır. 6 vatandaşımız Ovacık İlçe Hastanesinde tedavi edilirken, hayati riski bulunmayan 3 vatandaşımız ise müşahede altına alınarak tedavilerinin yapılması için Tunceli Devlet Hastanesine sevk edilmiştir. Güvenlik güçlerimiz, bölge halkımızında desteği ile huzur ve güvenliği sağlamak maksadıyla çalışmalarına aralıksız devam etmektedir.”

Haziran’da ölmek zor!

Haziran ayında yitirdiğimiz edebiyatımızın dev isimleri Nazım Hikmet Ran, Orhan Kemal ve Ahmed Arif, ölüm yıldönümlerinde Esenyurtta anıldı.

Esenyurtlu Nazım Dostları tarafından organize edilen anma töreni, 5 Haziran Pazar günü saat 17.00’de, Esenyurt Belediye binasının karşısında bulunan Nazım Hikmet Parkı’ndaki Nazım Hikmet heykeli önünde gerçekleşti.
Saygı duruşu ile başlayan anma töreninde, Nazım Dostları adına hazırlanan basın açıklamasını Tiyatro ve Sinema sanatçısı Murat Aydın Okudu. Şair Sefer Kocakaya ve Mehmet Gençer’in de birer şiirle renk kattığı anmaya Esenyurt Beleidyesi’nin CHP’li Meclis Üyesi Yavuz İren ile Dersimliler Derneği Başkanı Hüseyin Kalanç da katıldı.
Önceki yıllarda yapılan anmalara oranla katılımın az olması dikkat çekerken, okunan basın açıklamasında, “Esenyurt Nazım Dostları olarak biz; Kendi geçmişimizle beraber bütün insanlık tarihini bilmeye ve aktarmaya çalışıyoruz. Öncelikle yaşadığımız yer olan Esenyurt’dan başladık. Nazım Hikmet’i, Orhan Kemal’i, İsmail Hakkı Toguç’u, Ahmet Arif’i ve Kazım Koyuncu’yu unutmadık unutturmayacağız. Ve yılın başka mevsimlerinde, aylarında doğan, yaşayan, ölen – öldürülen adları insanlık tarihine altın harflerle yazılan demokrasi ve devrim mücadelesi vermiş herkesi saygıyla anıyoruz” ifadeleri kullanıldı.
HEYKEL YIKILDI, YIKILACAK!
Bu arada Nazım Hikmet heykelinin mevcut durumu, anmaya katılan Nazım Dostları’nın tepkisini çekti. Üzerinde bulunduğu kaidenin yanı sıra heykeli ayakta tutan bölümdeki tahribata dikkat çeken katılımcılar, belediye yetkililerinin önlem alması gerektiğini belirterek, “Parktaki çocukların zaman zaman üzerine çıktığı heykel, bu haliyle çocuklar için büyük bir tehlike arz ediyor. Kötü bir durum ortaya çıkmadan heykelin tahrip edilen yerleri onarılmalı, çocukların üzerine çıkmaması için de kaidenin etrafı çevrilmelidir” diye konuştular. Kaidesinde, heykelin Nazım Hikmet’e ait olduğunu içeren hiçbir ibarenin bulunmadığına da dikkat çeken Nazım Dostları, bu eksikliğin de giderilmesini istiyor.

HÜSEYİN AYGÜN  ESENYURT’TA

CHP Tunceli eski Milletvekili Hüseyin Aygün’ün Esenyurt’ta düzenlenen imza gününde adeta izdiham yaşandı. Son kitabı “Mahsur”u Esenyurt Dersimliler Derneği üyeleri için imzaladı Esenyurt Dersimliler Derneği’nin düzenlediği imza günü ve söyleşi programına katılan CHP Tunceli eski Milletvekili Hüseyin Aygün’e ilgi yoğundu. Sivil toplum örgütü yöneticileri, siyasetçiler, cemevi başkanları ve Esenyurtlu yurttaşların katıldığı söyleşide açılış konuşmasını yapan Esenyurt Dersimliler Dernek Başkanı Hüseyin Kalanç, Aygün’ün Tunceli için önemli katkıları olduğunu söyledi.
“AYGÜN DERSİM İÇİN BEDEL ÖDEDİ”
Konuşmasında 1938 yılında yaşanan katliamda hayatını kaybedenler için saygı duruşu isteği ile başlayan Esenyurt Dersimliler Dernek Başkanı Hüseyin Kalanç, “Hüseyin Aygün, milletvekilliği döneminde Dersim’i en iyi temsil eden isimlerden olmuştur. Ezilenden, yoksuldan, emekten yana tavır sergileyen Aygün, sesi duyulmayanlara bir ses, haykırış olmuştur. Köyü yakılanların yada köyü boşaltılanların davalarını üstlenmiş, yaşanan katliamla ilgili arşivlerin açılması için yoğun çaba harcamıştır. Bu nedenle iktidarın sürekli hedefi haline gelmiştir. Aygün’ü derneğimizde konuk etmekten büyük onur duyuyoruz” diye konuştu.
AYGÜN “DERSİMCE” ŞİİR OKUDU
Son kitabı “Mahsur”u Esenyurt’taki hemşehrileri için imzayan Aygün, kitabının giriş bölümündeki “Dersimce” şiiri de seslendirdi. Kitabın dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi hakkında söylediklerine cevap vermek amacıyla ortaya çıktığını ifade eden eski Vekil Aygün, memleket anılarını anlattı, ülkenin gidişatına yönelik soruları da cevaplandırdı.
Saat 15.00’te başlayan söyleşi, Tunceli Barosu avukatlarından Cihan Söylemez’in son süreçte Tunceli’de yaşananlara ilişkin bilgilendirme konuşmasıyla saat 17.00’de son buldu.

1 MAYIS 2016 DERS(LER)İ

1 MAYIS 2016 DERS(LER)İ

SİBEL ÖZBUDUN – TEMEL DEMİRER

“Ümit yok olunca at koşmaz.”
(Kafkas Atasözü)

“Post factum/ Olay olduktan sonra” konuşmuyoruz; Şişli-Mecidiyeköy-Bakırköy güzergâhında olayın tam da içindeydik; 2007’den beri olduğu üzere…
Tanık olduklarımız hakkında “Divê ewil rastî bê zanîn. Rastî bê zanîn xeletî jî tê zanîn. Lê pêşî xeletî bê zanîn nagihêjî rastîyê/ Önce doğruyu bilmek gerekir. Doğru bilinirse yanlış da bilinir. Ama önce yanlış bilinirse doğruya ulaşılamaz,” diyen Farabi’nin uyarısının altını ısrarla çizerek belirtelim: Tedirgin, coşkusuz, ruhsuzdu… Yaptığına inanmayıp da yapacak başka bir şey olmadığı sanısının umarsızlığında sıkışmış insanların yaptıkları tüm işler gibi… Bir yasak savmaca… “Her an bir bomba patlayabilir,” tedirginliğiyle, “Neden şu an Taksim’e girmek için kavga edenler arasında değilim?” pişmanlığının iflahsız karışımı…
Bakırköy 1 Mayıs’ından söz ediyoruz! Üç kez polis aramasından geçerek ulaşılan, Tanrı’nın terk ettiği bir yerde, dış kapının dış mandalında bir köhne meydan; göstericilerin kendileri bağırıp yalnızca kendileri duyabilecekleri… Etrafta boylu boyunca polis barikatları, “bir açığınızı yakalarsak yakarız çıranızı” bakışlı kolluk güçleri…
Kürsüden kitleyi coşturmak için gırtlağını parçalayan, bu arada da ortama bir curcuna havası katan kadın ve erkek sunucuya inat, bir an halaya durup hemen dağılıveren, sloganları bir kere yarım ağız atıp susan, tek hoşnutlukları, günlerdir, aylardır, yıllardır görülmeyen eş-dostla ayaküstü sohbet olanağını bulmuş olmak olan 1 Mayıs insanları. Sahnede 1 Mayıs Marşı söylenirken kayıtsız, Enternasyonal’de umursamaz… Sendika liderleri konuşmaya başlar başlamaz kitleler hâlinde alanı boşaltan… (Alandan ayrılanların kendi aralarında sendika yönetimlerine küfür kıyamet saydırmaları da cabası…)
2016’nın İstanbul 1 Mayıs’ından herkesin, ama öncelikle çağrıcı örgütlerin çıkarması gereken önemli dersler var; Bernard Shaw’ın, “Tecrübelerimizle biliyoruz ki kimse tecrübelerden ders almıyor,” uyarısını “es” geçmeyerek!
Dünyanın her yerinde 1 Mayıs’lar kentlerin yüreklerinde; işçilerin, emekçilerin en görünür olabileceği meydanlarda kutlanır. Moskova’da Kızıl Meydan; Viyana’da Opera meydanı; Paris’te Nation ve Republique; Londra’da Trafalgar; Astana’da (Kazakistan) Kazak Eli Meydanı; New York’da Union Meydanı… İstanbul için ise İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü kutlamalarının tek ve tartışmasız adresi, meşruluğunu 1977 katliamıyla daha da pekiştiren Taksim Meydanı’dır. Kentin yüreği… Ve her 1 Mayıs’ta egemenler için bir karabasana dönüşen… Sıkıyönetimlerin, 12 Eylül rejiminin ve şimdiyse AKP iktidarının zorbaca gasp ettiği, emekçilerinse her seferinde geri almak için egemenlerin sınır tanımaz şiddetine göğüs gerdiği Taksim…
Spinoza’nın, “İktidarın kitlelerin kederine ihtiyacı vardır,” uyarısını görmezden gelerek; “Taksim’i fetişleştirmeyelim,” diyenler (birkaç yıldır kimi sol çevrelerde başvurulan bir klişe oldu bu…) Taksim’in hem emekçiler ve devrimciler hem de egemenler için bir “simge”, ham de hayli yüklü bir simge değeri üstlendiği gerçeği üzerinden atlıyorlar. Emekçiler ve devrimciler için, ülkenin en önemli meydanında kendini görünür kılmak… “Yaşamı üreten biziz; biz haklıyız, biz kazanacağız!” diye haykırabilecekleri, insanca, eşit, özgür ve adil bir yaşama olan özlemlerini dillendirebilecekleri, sayılarından ve örgütlülüklerinden kaynaklanan güçlerini dosta düşmana gösterebilecekleri ve kendilerini bu ülkedeki işçi sınıfı mücadelelerinin tarihine bağlayabilecekleri, Taksim’de katledilmiş yoldaşlarını anabilecekleri bir meydan, ama en önemlisi bir simge…
Egemenler için ise, işçi sınıfını, emekçileri, devrimcileri “devletin gücü” karşısında simgesel olarak alt edecekleri, görünmezleştirecekleri, “kamu güvenliğine yönelik bir tehdit” olarak kriminalize edecekleri, meşruluk savlarını boşa çıkartacakları ve işçilerden, emekçilerden, kendi deyimleriyle “marjinal unsurlar”dan, albenili, parlak ve steril burjuva yaşamına yönelik her türlü tehditten “arındırdıktan” sonra muhteşem bir rant kaynağına dönüştürülebilecek bir mekân… Kentsel “soylulaştırılması” için amele tayfasından, işsiz güçsüzlerden, “potansiyel teröristler”den arındırılıp paralı Arap turistlerin salınımına açılacak bir rant meydanı…
Evet, emekçilerin Taksim’i geri kazanma savaşımı, kent yaşamına kimlerin, hangi sınıfın damgasını vuracağına ilişkin (yüksek ölçüde simgesellik ihtiva eden) bir mücadeledir. Taksim’in 1 Mayıs coşkusuna açılması, aynı zamanda AKM’nin AVM’leştirilmesine, Gezi Parkı’nın sıradan insanlara, torunlarını gezdiren dedelere, romatizmalı bacaklarını güneşe tutan teyzelere, okul kaçkını genç aşıklara, efkârlı işsizlere, ders çalışan tıbbiyelilere, ağaçların altında bir süre soluklanan temizlik işçilerine kapatılıp Topçu Kışlası gibi bir garabete dönüştürülmesinin önlenmesi anlamına gelir. 1 Mayıs Taksim’i, işçilerin, emekçilerin, sıradan insanların “Bu kent bizim!” diyebilmesidir…
Sendika yönetimleri bu yıl Bakırköy’e razı olarak AKP ve sermayenin saldırganlığı karşısında (yine yüksek ölçüde simgesellik ihtiva eden) bir geri adım attı. Ve kitlesini kentin saçaklarında, demir bariyerlerle çevrili bir yalıtılmışlığa mahkûm etti. Üstelik de 1 Mayıs Alanı’nı en fazla sahiplenmesi gereken DİSK’in ağzından önce “2016’da merkezî ve tek alanda, Taksim’de kutlama”, ardından “Hem Taksim hem de bütün alanlarda” ve nihayet “Bu seferlik Bakırköy olsun” diye kendisiyle adeta dalga geçerek…
“Ama IŞİD, ama canlı bombalar…” diye itiraz edenler çıkabilir, onlara sormalı: Bakırköy’ün güvencesi neydi? Yazılarını beğenmediği pankartları alana almayan, alandakilere diş bilediği meymenetinden belli polis mi? (Bir dostumuzun müstehzi bir gülümsemeyle söylediklerini aktarmadan edemeyeceğiz: “Şu an Taksim çevresinde çatışanlar bizden daha güvende. Onlar hiç değilse sadece polis saldırısıyla karşı karşıya. Bizse hem polis hem de IŞİD saldırısı riski altındayız!”)
“Bakırköy’ün güvenliği”ne kitleler de pek ikna olmuş değildi ki, alandaki kitle 20-25 bin kişiyi geçemedi. (CHP’nin “1 milyon”unun nerede toplandığını bilmiyoruz!) İşin ilginç yanı, bunların pek azı sendikalı işçilerden oluşuyordu… Daha da ilginci, alandaki örgütlerin bir bölümü, kitlelerinin bir bölümüyle aynı anda Taksim’i kazanabilme mücadelesi vermekteydi! Yani DİSK-KESK-TTB-TMMOB Bakırköy yerine Taksim çağrısı yapmış olsaydı “hazirun”un en az yarısı bu çağrıya uyar ve Taksim’i kazanmak için mücadele ederdi.
Taksim’e girebilir miydik? Belki evet, mümkündür ki hayır… Ama en azından AKP’nin ve sırtını bu partiye yaslayan sermayenin kentsel gangsterliğine karşı durduğumuzu, otokrat keyfîliğine boyun eğmeyeceğimizi, bu ülkede emekçilerin, ezilenlerin sesini duyurmak, taleplerini haykırmak için herşeyi göze alabilen direngen bir damarın, bir ısrarın, bir vazgeçmezliğin varlığını bir kez daha dosta düşmana haykırır; kendi meşruluğumuza sahip çıkma irademizi sergileyebilirdik. Ve -korkarız ki- önümüzdeki yıl Bakırköy’ü dahi bize çok görüp Yenikapı dolgu alanını gösterecek olan bir iktidar karşısında, “senin çeviklerin, TOMA’ların, akreplerin, biber gazın, plastik mermilerin, alperenlerin karşısına çıplak elle dikilebiliriz” cüret ve kararlılığıyla Taksim’e bir adım daha yaklaşabilirdik.
Unutulmasın, Taksim 2010’da kitlelere 2007, 2008, 2009 boyunca 1 Mayıs Meydanı’na kavuşmak için mücadele eden kararlılık sayesinde açılabilmişti…
Ne mutlu ki İstanbul 1 Mayıs’ında bu ısrarı, bu kararlılığı sergileyenler de vardı. Bir avuç olmalarına bakmadan, karşısına dikilen dişinden tırnağına zırhlı-kalkanlı-miğferli-gaz maskeli-silahlı-TOMA’lı yüzlerce polislere çıplak elleriyle kafa tutan, zulme başkaldıran genç insanlar, isyancılar vardı… Yüzlerce, belki binlerce… Çatışma aralarında sığındıkları kahvelerde “yakalarlarsa bizi kaç gün tutarlar?” geyiği yapıp, biraz soluklandıktan sonra arka sokaktan yeniden polisin karşısına dikilen aşkıyalar vardı…
DİSK Genel Başkanı belki farkında değil, ama Bakırköy meydanında yaptığı konuşmada “Taksim’den vaz geçmiş değiliz; Taksim 1 Mayıs alanıdır!” derken bu “laf”ı “laf” olmaktan çıkartacak olan, bu inat, bu ısrar, bu vazgeçmezliktir!
Çünkü gelecek 1 Mayıs, 1977’nin 40. yıldönümü!
Ve 40. yılda ya topyekûn Taksim’e yürüyeceğiz; ya da Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin, “Korkarak yaşarsan, yalnızca hayatı seyredersin,” uyarısındaki eleştirinin muhatabı olacağız 2016 1 Mayıs’ındaki yanılgılarla!

2 Mayıs 2016 18:24:48, Ankara.

 

Hüseyin Aygün ile imza ve Söyleyişi

Eski Dersim Mv. Hüseyin Aygün İle Söyleyişi ve kitap imza günü
15 Mayıs 2016 Günü saat: 15.00 Tüm Üye Ve Dostlarımız Davetlidir
hüseyin aygün afiş
 13178722_10154127406279354_5202399179047821920_n

Sözcükler ile can Yücel

02 Nisan 2016 cumartesi günü saat 19.00

09 Nisan 2016 Cumartesi Saat 19.00 tüm üye ve dostlarımız davetlidir

Esenyurt Dersimliler Derneginde “Gözler Can Yüceli Özler” adlı oyunla Can Yücel Anmasindayız..

Erdoğan’a açık teşekkür

Sayın Cumhurbaşkanı, Bütün dünya biliyor ki, son üç aylık tutukluluğumuzu sizin şahsi şikâyetinize ve bir dediğinizi iki etmeyen sulh ceza hâkimlerinin şaşmaz itaatine borçluyuz.

Birkaç nedenle bu tutukluluk için size teşekkür borçlu olduğumu düşünüyorum.

Hapislik, benim mesleki kariyerimde bir eksiklikti; sayenizde onu tamamladım.

Artık dinlemekte olduğunuz bir telefonum olmamasının rahatlığıyla nicedir okuyamadığım kitapları okudum; hiç yazamadığım kadar çok yazı yazdım, (hatta artık sizin tarafınızdan tutuklanma riski kalmadığından daha da rahat yazdım), dışarıdayken spor yapamazdım; içeride bol bol volta attım, top oynadım. Başka insanları, hayatları tanıdım. Bir yazı insanına ömür boyu yetecek malzeme damıttım. Hiç görmediğim kadar çok milletvekili ve avukat dostu ağırladım. Bunlar da sayenizde…

Hayatımda kaç tane kaldığını bilemediğim yılbaşlarından birini içeride geçirmemi sağladınız; bu sayede sevdiklerinle geçen bir yılbaşının kıymetini hatırlattınız bana…

Bizi içeri atarak, ülkenin tırmanan iç savaş ortamından, domuz gribi salgınından, kirli havasından, karından kışından korunmamızı sağladınız.

Genellikle ölümden sonra kısmet olan, ne kadar sevildiğini bilme, arkandaki desteği hissedebilme ayrıcalığını bize bağışladınız; hiç talip olmadığımız, hak da etmediğimiz bir alaka kuşatmasına vesile oldunuz.

Sayenizde, geçen sene hiç kitap yazmadığım halde “Yılın en iyi yazarı” sıralamasında Orhan Pamuk’u geride bırakıp birinci seçildim.

Ne zahmet ettiniz…

Bize, her gazetenin havuzda boğulmayacağını, her kuşun etinin yenmeyeceğini gösterme şansını bahşettiniz.

Samimiyetle şükranlarımızı sunuyoruz…

***

Yıllardır içeride yatan, ağır tecrit koşullarını soluyan, açtığınız binlerce hakaret davasına muhatap olanların yanında bizim üç aylık tutukluluğumuzun lafı bile olmaz, ama hapse atarak bize bir kürsü sundunuz ve onlara ses olma fırsatı verdiniz; bunun için de hasseten teşekkür ederiz.

Bir de hani şu devlet sırrı damgası vurarak bütün dünyadan saklamaya çalıştığınız, haber yaptık diye bizi içeri attığınız MİT TIR’ları meselesi vardı ya; siz bizi içeri atınca o konu Japonya’dan Kanada’ya, Okyanusya’dan Endonezya’ya kadar duyuldu; bilmeyen kalmadı; bu katkınız için de ne kadar teşekkür etsek az…

Aklınıza sağlık.

Sadece o mu? Türkiye’deki otoriterleşmeyi, hukuksuzluğu, savaş tehlikesini de zindandan bütün dünyaya duyurma şansı bulduk; hangi güç bana aynı ay içinde Guardian’dan Der Spiegel’e, Washington Post’tan Le Monde’a kadar yazı yazma şansı yaratabilirdi ki; kim Amerikan Başkan yardımcısının ailemle görüşmek istemesini sağlayabilirdi ki; sizin kontrolsüz gücünüzden başka…

Tetikçileriniz ve sizin desteğinizle, yıllardır hasret kaldığımız bir mesleki dayanışmayı, ulusal ve uluslararası çapta soluyabildik, yüzlerce insanı “Umut Nöbeti”nde birleştirebildik; tahliyemizde birlikte nicedir hasret kaldığımız bir zafer havasına girebildik, kızlı erkekli oturup şarkılar söyleyebildik; eksik olmayın.

Nihayet en son Anayasa Mahkemesi’nin, “Yetti artık, burada biz de varız” diyen kararını da, hukuku hiçe sayan otoriter tavrınıza borçluyuz; bunu da inkâr edemeyiz.

Söylemesi ayıp, evin de epey borcu birikmişti; haksız tutuklamadan alacağımız tazminatla onu da kapatmamıza katkı sunacağınızı umuyor, şükran duygularımın kabulünü rica ediyorum.

Kaygılarımızla…

 

Halkımıza Çağrımızdır….

12805662_10207661976821847_8473141890443910943_nMunzur İçin Ayağa Kalk….

Yaşam alanlarımız, ülkemizin dört bir yanında açgözlü sermaye sahipleri ve çok uluslu şirketlerin yağmasıyla karşı karşıya. Paranın gücüne iman edenler, doğamıza ve yaşam alanlarımıza el koymak istiyor.

Dersim de, Munzur vadisinin yüreğine Konaktepe Baraj ve Hes ler ile Derelerimizi, ormanlarımızı, vadilerimizi istila edip, bizleri yersiz-yurtsuz bırakmak, yaşadığımız yerlerden göçe zorlamak için geliyorlar.

Konaktepe Elektirik üretim AŞ Dersime sefer hazırlığında
( Konaktepe Konsorsiyumu üyeleri Stone&Webster, Soyak, ATA İnşaat, VA Tech Elin,Va Tech Voest ve Strabag)

Dünyanın neresinden gelirlerse gelsinler kim olurlarsa olsunlar. Bu büyük yağma harekâtına karşı, ‘Nehirlerimizi , ormanlarımız, vadilerimizi sonuna kadar savunacağız.

Bu konsorsiyumun en büyük ortağı Soyak Holdingi uyarmak ve protesto etmek için 13 Mart 2016 Pazar günü Saat 15.00 da Mecidiyeköy Cevahir AVM önünde buluşuyoruz.

Dersim Dernekleri Federasyonu adına