HALKIN HUKUK BÜROSUNDAN ÇAĞLAYAN ADLİYESİNDEKİ EYLEME İLİŞKİN AÇIKLAMA

HALKIN HUKUK BÜROSUNDAN ÇAĞLAYAN ADLİYESİNDEKİ EYLEME İLİŞKİN AÇIKLAMA
CUMHURİYET SAVCISI MEHMET SELİM KİRAZ’IN
REHİN ALINMASI EYLEMİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMAMIZDIR

31 Mart 2105 Salı günü Çağlayan Adliyesinde meydana gelen, DHKP/ C ‘li iki eylemcinin savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin alma eylemi ile ilgili bazı konuları kısaca açıklamak istiyoruz.
Dün olayın öğrenildiği saatten itibaren eylemcilerin ve Cumhuriyet Başsavcı vekilinin talebi doğrultusunda görüşmelerde bulunduk. Toplam sekiz saat süren görüşmelerin bütünü cep telefonu ve odada mevcut dahili telefon ile yapılmıştır. Telefonun ucundaki eylemci kendisine Berkin ismi ile hitap edilmesini istemiş ve görüşmeler bu isimle sürdürülmüştür.
Bu görüşmelere siyasi şubede amir sıfatında sorumlu bulunan polisler ve müzakere uzmanı bir polis de katılmıştır. Yine eylemcilerin isteği doğrultusunda İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve Berkin Elvan ın babası Sami Elvan da sorumluluklarının gereğini yerine getirerek katılmışlardır. Bu katılımlar ve görüşmeler çeşitli aşamalardan geçerek ilerlemiş, eylemcilerin olayın başında bildirmiş oldukları süre dolmuş olmasına karşılık müzakereler sürmüş ve görüşmeler neticesinde sonuç almaya doğru adımlar atılmıştır.

Eylemcilerin eylemin başında ileri sürmüş oldukları şartlar tartışılmaya başlanmış, ilerleyen aşamada birinci madde olarak bahsettikleri Berkin Elvan’ın katil zanlılarının açıklanması yolundaki talepten vazgeçmeyeceklerini ancak diğer taleplerden vazgeçebileceklerini-tartışabileceklerini bildirmişlerdir. Bu doğrultuda son görüşmeler olay zanlılarının açığa çıkarılması üzerinden yürümüştür.

Eylemciler, müzakereci polislerin bu isimleri bulma yönündeki zaman darlığı ve kendi maddi imkansızlıklarını ileri sürmeleri üzerine, soruşturma dosyasında mevcut fotoğrafları belirttikleri umutadalet isimli twitter hesabı üzerinden yayınladıklarını bildirmişler ve bu fotoğraftaki isimlerin açıklanmasını istemişlerdir.
Bir süre sonra eylemciler, rehin alınan savcı ile görüştüklerini, savcının kendilerine kriminal inceleme sonucunda açığa çıktığı belirlenen bir isim ve iki sicil numarası bildirdiğini bu isimlerin yayınlanarak suçlarını itiraf etmelerini istemişlerdir. Bu talep müzakereci polislerce mümkün görülmemiş ancak bu açıklamayı avukatların yapmasını önermişlerdir.
Bu öneri üzerine biz görüşmeci avukatlar ve İstanbul Barosu başkanının sorumluluk alması ile isimlerin tarafımızdan açıklanabileceği ve aramızda geçen diyaloğun da basına ve kamuoyuna aktarılabileceği iki tarafa da söylenmiştir. Bu öneri eylemcilere iletildiğinde, avukatların yanında bir emniyet müdürünün de olması halinde bu öneriyi kabul edebileceklerini ancak bunun dışında bir şey konuşmayacaklarını, cevabı beklediklerini konuyla ilgili son görüşmeyi yapacaklarını söylemişlerdir. Müzakereci polisler bir emniyet müdürünün bizlerle birlikte açıklamaya katılmasının mümkün olmadığını belirtmesi üzerine eylemcilerle tekrar telefon irtibatı kurulmuştur. Bu telefon görüşmesinde telefonun ucundaki eylemci telefonu “son görüşme” diyerek açmış verilen cevabı dinledikten sonra telefon kapanmış ve hemen akabinde silah sesleri duyulmuş silah seslerinin duyulması ile beraber zaten hazır bulunan özel birlikler hareketlenmiştir. Ancak biz silah sesinin nereden geldiğini ve kime yöneldiğini görmeyip yalnızca seslerini duyduğumuzdan ötürü atışın kim tarafından yapıldığını da bilemiyoruz. Çok sayıda seri ateş sesleri duyuldu ardından orada bulunanlardan bomba patlatılacağı için kulaklarını kapatmalarını istediler. Bu bomba müzakere sürerken hazırlanmıştı. Bomba hazırlıkları sürerken içerde bulunan eylemciler slogan atmaya devam ettiler. Bu sloganlar içinde bizim anladığımız tek slogan ; ‘Berkin’in Katili AKP’nin Polisi” şeklindeki slogandır.
İlk bombanın patlamasının ardından kısa süreli bir sessizlik oldu daha sonra içeriden yeniden silah sesi ve marş sesi duyulmaya başladı. İçeride söylenen marş “Ellerimizde silahlarımız sloganlar dillerimizde kucaklıyoruz ölümü varsa cesaretiniz gelin, silahınız bombanızla gelin varsa cesaretiniz gelin’ şeklinde devam ediyordu. Bu marş devaım ederken seri atış yapan makineli tüfek olarak algıladığımız atışlar oldu. Ve sonra ikinci bir bomba daha patladı. Biz dışarıdaki konuşmalardan içeride sıkı bir barikat olduğunu anlıyorduk ve polisler içeri girmekte zorlanıyorlardı. Silah seslerinden anladığımız kadarı ile yaşanan iki taraflı bir çatışmaydı ve eylemciler polis içeri girdikten sonra da silahla karşılık veriyorlardı. Silah sesleri kesildikten sonra son olarak birkaç el silah sesi duyuldu ve sonra emreden bir ses ateşi durdurarak daha fazla devam etmelerini önledi. Ardından içeride bomba olabileceğinden endişe edilerek bir süre bomba araması yapıldı ve bizim fünye olduğunu düşündüğümüz üçüncü bir patlama daha yaşandı.

Meydana gelen olayda basına yayın yasağı getirilmesi ve adliye içinde internet erişimine müdahale edilmesi gibi eylemcilerin dış dünyadan haber alma olanaklarının kısıtlanmaya çalışılmasının görüşmeleri olumsuz etkilediğini düşünüyoruz.

Görüşmelerin altı saat değil gerekirse altı gün bile sürdürülebileceğini ve mümkün olduğunca uzun tutularak yerine getirilmesi mümkün olan ilk talebin karşılanabileceği yolundaki görüşümüzü oradaki siyasi şube müdürüne ve müzakereci polise de söyledik. Nihayetinde bu talep soruşturmanın da amacına aykırı olmayıp zaten o zamana kadar çoktan yapılması gereken, kamuoyunun uzun zamandır beklediği bir şeyi işaret ediyordu. Görüşmeleri sürdürmekle görevlendirilen polislerin kendilerine çok sınırlı bir hareket alanı tanıyan siyasi emirlerle hareket ettikleri yolundaki gözlemimizi de sizlerle paylaşıyoruz.

Olaydan sonra Emniyet Müdürü ve Valinin yaptığı “devletimiz büyüktür kimse onu zaafa uğratamaz” açıklamasının sorunları anlamada ve çözmede bir yarar sağlamadığı açıktır.
Bunun aksine, hakim ve savcıların örgütlenerek meslektaşlarını koruması, Berkin Elvan’ın katillerinin bulunması yönünde çaba harcamaları ya da en azından bunun takipçisi olunacağını bildirmeleri gerekirdi. Bu ve bu gibi çabalar hem hakkaniyete ve halkın taleplerine uygun bir davranış olurdu hem de sorunun çözümünde katkı sağlardı.

Olayı 31 Mart tarihine sıkışmış bir eylem olarak görmeden soru sorarak ve cevap arayarak, eleştirilmeyi, hedef gösterilmeyi, tecrit edilmeyi göze alarak harekete geçmelidir. Susarak, konuşmaktan ve konuşturmaktan korkarak gereğini emniyet güçlerine bırakarak hiç bir şey değişmez, değiştirilemez.

Örgütlü ve kendine güvenli bir toplum olmamamız hem siyasi iktidarın niteliği gereği uyguladığı baskı ve politikaların bir sonucudur hem de bundan sonra eşit, adil, bağımsız bir ülke kurmamız önünde önemli bir engeldir.

Olaydan sonra hemen bir korku ve endişe dalgası yaratmaya çalışmak, meslek grupları ve kişiler üzerinde baskı kurmak olaylarla ilgili ilgisiz kişilerin gözaltına alınması, derhal güçlü devlet imajının tesis edilmeye çalışılması, kaçınılmaz olarak sistemi gittikçe tıkayan, memnuyitesizlikleri arttıran bir rol oynayacaktır. Avukatları zan altında bırakamaz. Bu gidişin sonu bellidir.

İstihbarat zafiyeti, terörist eylem silahı kim soktu gibi gerçeğin üstünü örten ve asıl meselenin tartışılmasını engelleyen açıklamalar artık halkı tatmin etmekten uzaktır. Bu nicel birikimler hızlı ve köklü bir değişim gereğini ortaya koymaktadır.

Olayı tarihsel ve siyasi bütününden uzak bir terör eylemi olarak değerlendirenlerin bir kısmı kendi siyasi ve sınıfsal rollerinin gereğini yapmaktadır ve yapacaktır. Ancak ülkenin aydınları hukukçuları daha bütünsel düşünmeli güvenlik önlemi önerecekleri yerde adalet talebini daha güçlü ve sorumlu bir şekilde taşımalıdırlar.

HALKIN HUKUK BÜROSU

677538

Munzur Dağlarında Buzul Keşfefildi

munzur-buzul

Doğu Anadolu’daki en önemli yükseltilerden olan Munzur Dağları’nda yapılan araştırmalar sonucunda yeni bir buzulun varlığı saptandı. Böylece Türkiye’de envanterinin tamamlandığı düşünülen buzullara bir yenisi daha eklenmiş oldu.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç. Dr. Cihan Bayrakdar, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Ana Bilim Dalı mezunu Dr. Zeynel Çılğın ve Dr. Ergin Canpolat ve Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. M. Fatih Döker Munzur Dağları’nda ortak olarak yürüttükleri çalışmalarında, yüksek kesimlerde, 3310 metre rakımlı Şahintaşı Tepe’nin kuzey yamacında bir buzula rastladılar. Yüzey alanı 104587 m², uzunluğu 410 metre, genişliği 386 metre ve kalınlığıysa maksimum 90 metre olan buzula “Şahintaşı” adı verildi. Ayrıca bu keşif SCI-E kapsamındaki Türkiye’nin en popüler yerbilimi dergilerinden Turkish Journal of Earth Sciences’ın 24. sayısında (2015) yayınlandı.

 

Munzur Dağları son jeolojik dönem olan Kuvaterner’de meydana gelen iklim değişimlerinden hayli etkilenmiş. Bu değişimler sonucunda yüksek zirveler ve düzlükler buzul çağlarında buzullar tarafından işgal edilmiş. Günümüzde bu buzulların büyük bir kısmı eriyerek yok olmuş. Sadece Munzur Dağları’nın merkezi bölümlerinde birkaç buzul yüksek zirvelerin kuzeye bakan korunaklı yamaçlarında varlığını sürdürüyor.

Türkiye’de, Munzurlar’da buzulun varlığı bilinmiyordu. Türkiye’de ve dünyada yüksek dağlık kesimlerdeki buzulların süratle eridiği bir dönemde yeni bir buzulun varlığının ortaya konması önemli bir keşif niteliğindedir.

Areye Kay Esenyurt ta

ZAZACA TİYATRO ESENYURT’TA

Areye Kay Esenyurt ta Amen oyununu başarı ile sergiledi Yönetmenliğini Yılmaz Can Şare’nin yaptığı ” Areye Kay ” (Değirmen oyunu) oyuncuları tarafından cumartesi ve pazar günü sergilenen “AMEN” adlı zazaca oyun Esenyurt Dersimliler Derneğinde Saat  20.15 de başlayan oyun Zaza’ca Bilen ve Bilmeyen birçok Esenyurtlu tarafından Yoğun ilgi ile karşılandı. Dersimin tarihi, dili ve kültürünün önemi üzerine kurgulanan oyun güncel olayları mizah diliyle anlatıldığı ve izleyicilerden büyük alkış aldı. Saat 22.00 oyunun bitiminin ardından oyun hakkında karşılıklı izleyicilerin görüşleri alındı. Dersim Dernek Başkanı Hüseyin Kalanç yaptığı Açıklamada ” Derneğimiz kurulduğu günden bu yana Dersimin Dili Kültürü ve tarihi üzerine birçok çalışma yaptıklarını ve Zaza’ca dil kursu açtıklarını ve Areye Kay Oyuncularına bu kültürü yaşattıklarından dolayı teşekkür etti” Bundan sonrada bu tür etkinlikleri çoğaltarak devam edeceğini ve 11 Nisan c.tesi saat 20.00 de “YASAKLI KÜLTÜRLER”  paneline yapılan çağrı ile yeniden buluşmak üzere etkinlik sonlandırıldı

Tüm Resimleri Görmek İçin Tıklayın >>

“Yetmez ama HDP”

demirtasa-ovgule

Adalet sistemini paramparça eden 12 Eylül 2010 referandumunda “birileri” ne dedi: “Yetmez Ama Evet”..!
Peki…
Bu “birileri” bugün ne diyor; “Yetmez Ama HDP”!
Dün Cemaat’i desteklediler.
Dün AKP’yi desteklediler.
Bugün, HDP’yi destekliyorlar!..
Dün Fethullah Gülen’e övgü yarışındaydılar.
Dün Recep Tayyip Erdoğan’a övgü yarışındaydılar.
Bugün Selahattin Demirtaş’a övgü yarışındalar!..
Bu “birilerinin”….
Biz ne söylersek- ne yazarsak doğru’dur yalanını/siyasal ahlaksızlığını hiç tartışmıyoruz.
Sayıları az, sesleri çok bu “birileri”; gazetelerde-televizyonlarda sıkça görülüyor ve nedense yaptıkları hatalar üzerinde hiç durulmuyor. Yani, biri çıkıp da, “yahu kardeşim siz de, ne çok hata yaptınız, bizi ne çok kandırdınız” demiyor!
Bunlar da cesaretle, “hep haklılarmış” gibi konuşup-yazıp duruyor; büyük bir kibirle “yol gösteriyorlar!”
Oysa, salt bugünün değil, 100 yıllık siyasal sürecin tüm sancılarından bu “birileri” sorumlu.
Neler yapmadılar ki bu “Yetmez Ama Evet”çiler:
Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurarak işgali desteklediler.
İngiliz Muhipler Cemiyeti kurarak İngiliz mandası istediler.
Wilson Prensipleri Cemiyeti kurarak ABD mandasını istediler.
Saltanatın ve hilafetin kaldırılmasına karşı çıktılar.
Soğuk Savaş döneminde tüm kesimlerden daha etkili sol düşmanlığı yaptılar.
12 Mart 1971 ya da 12 Eylül 1980 gibi askeri darbelere en büyük desteği verdiler.
“Özelleştirme” kılıfı altında vatanı bir kadın memesine sattılar.
Ergenekon-Balyoz yalanlarının ortağı oldular.
Her daim, “Yetmez Ama Evet” dediler.
Bıkmadılar… Usanmadılar… Ve: Hiç utanmadılar…

Yüzlerinde maske var

“Yetmez Ama Evet”çiler neden sürekli siyasal hata yapıyor?
Bu kadar politik günahlarının sebebi nedir?
Yanıt tek cümledir; inançsızlık!
Bu ülkeye inanmıyorlar.
Bu ülke insanının yapabileceğine inanmıyorlar.
Bu ülkeye “yabancılar”…
Bu nedenle; “Türk”ten nefret ediyorlar.
Bu nedenle Mustafa Kemal’den nefret ediyorlar.
Bu nedenle bu toprakların tüm değerlerini aşağılıyor; değersizleştiriyorlar.
Yüzlerinde “demokrasi” maskesi var; ve bu ülkeye medeniyetin “dışarıdan” geleceğine inanıyorlar.
Bağımsızlığa düşmandırlar ve emperyalizmi “tek kurtarıcı” görüyor; dünyaya egemen bu zorbalığın gönüllü temsilciliğini yapıyorlar. Sürekli kötülük üretiyorlar.
İstedikleri; “gelsinler bizi kurtarsınlar” anlayışıdır:
– “ABD gelsin kurtarsın…”
– “AB gelsin kurtarsın…”
Mandacılık ruhu devam etmektedir.
Görevlidirler…
Bu nedenle kim emperyalizmin kuyruğuna takılırsa, “Yetmez Ama Evet” diye destek verirler. Adları Ahmet, Mehmet, Murat ya da Ayşe olabilir. Aslında…
George Orwell’dirler… Arthur Koestler’dirler.. Raymond Aron’durlar…
Görmek istediklerini görürler; duymak istediklerini duyarlar.
Düşünme yetisini ve siyasi zekalarını kaybetmişlerdir.
Gerçekle bağlarını koparmışlardır.
Artık “görev” adamıdırlar.
Bu nedenle:
Dün Cemaat’in ve AKP’nin; bugün ise PKK’nın şiddetini yok sayarlar.
Yönleri emperyalizme dönüktür ve buradan gelen uyarıyla kıblelerini değiştirirler; işaret edilene (ki bunlar hep diktatörlerdir) kol-kanat gererler.
Bu politik tavır, her seferinde halkın zulüm görmesine, acılar yaşamasına neden olur.
Evet, her daim büyük oyunun piyonudurlar.
Bu nedenle:
Dün Cemaat’in/AKP’nin, ve bugün ise HDP’nin asıl maksadını ustalıkla gizlerler.

Demirtaş ‘memur’dur

Ne övgüler ne övgüler…
Selahattin Demirtaş grup toplantısında tek cümle ederek siyasi zekasını ortaya koymuş!
Kimi medyanın yeni yıldızı; Demirtaş!
Ne siyasal tarih, ne ideoloji bilinmediği için benzetme yoluyla “lider” çıkarıyorlar; Demirtaş, Yunanlı Çipras’a benzetiliyor!
Demirtaş, Erdoğan için neler demiş neler; “Seni başkan yapmacağız” demiş!
Güzel… Harika…
Peki Demirtaş kim?
Abdullah Öcalan’ın memuru!
Karar verici Demirtaş mı, Öcalan mı?
Dalga mı geçiyorsunuz?
(Osman Baydemir’i ne çabuk unuttunuz?)
Demirtaş’ın siyasi geleceği Öcalan’ın iki dudağı arasındadır!
AKP ile müzakereleri Demirtaş mı yürütüyor, Öcalan mı?
HDP seçim listesini Demirtaş mı yapacak Öcalan mı?
Öcalan, Nevruz Mektubu’nda Erdoğan ile “ittifaktan” bahsediyor; duymadınız mı?
Hâlâ diyorlar ki… Demirtaş; “HDP durdukça Tayyip seni başkan yapmayacağız” demişmiş!
Güldürmeyiniz…
Demirtaş vitrindeki çocuk’tur. Ama biz; Yalçın Küçük’ün tekrar etmesiyle, “beş taş oynamıyoruz.”
HDP bir projedir.
Erdoğan’ı başkan yapma projesidir.
Özerklik projesidir.
Projenin sahibi ABD’dir.
Projenin taşeronu “Yetmez Ama Evet”çilerdir!
Aleviler ve sosyalistler bu oyuna getirilmek isteniyor.
Bakınız…
Döven, kırbaca övgü dizer!
Kırbaç dün Cemaat’ti, hep övdüler.
Kırbaç AKP idi, hep övdüler.
Kırbaç şimdi PKK-HDP ve yine övüyorlar.
Bu topraklarda değişen bir şey yok…
Düşünceleri nedeniyle büyük acılar çekmiş ve mezarı bile hâlâ Azerbaycan’da bulunan Sabiha Sertel, dönemin koşullarına göre taraf değiştiren dönekleri,
“Roman Gibi” anı kitabında şöyle yazdı:
“Faşizm yıkıldı, faşist milliyetçiler derhal demokrat kesildiler. Fakat öyle bir demokrat ki demokrasinin müdafaası, muhafazakar Churchill’in, emperyalist ve kapitalist Tori’lerin müdafaası oldu. Churchill ‘ben Nasyonalistim’ dediği için az daha ağzını öpeceklerdi. Churchill ve partisi seçimi kaybetti. Yerine sosyalist parti geldi. Evvelsi gün faşizmin, dün liberal demokrasinin müdafaasını yapanlar, bugün hemen sosyalist oluverdiler…”
İşte, hepsi bu…
“Yetmez ama Evet”çiler bugünlerde niye sosyalist oluverdiler sanıyorsunuz?
HDP aracılığıyla AKP iktidarına ortak olmak istiyorlar…

Soner Yalçın
24 Mart 2015

Kürt meselesini çözecek son kişi

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını, ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor.

DİZGİNLER KİMİN ELİNDE?

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.
Eskiden ümitler ABD’ye bağlanmıştı. “ABD bu baharda çözecek,”deniyordu. ABD’ye heyet üstüne heyetler gidiyor, ABD başkanlarına peş peşe mektuplar yollanıyordu. O zamanlar Kürt siyasetinde -şimdi nasıl ki bir bahar havası esiyorsa- o zaman da diplomasi rüzgârları esiyordu. Böyle nice baharlar tüketildi. O boş vaatlerin ve nafile çabaların üstünden tam yirmi iki yıl geçti. ABD hayali suya düşünce gözler bu defa da AB’ye çevrildi; AB kapılarında kurtuluş arandı. Diplomasi adına gidilmedik, kapısı çalınmadık Avrupa devleti bırakılmadı. Ancak siyasetin amansız çarkı çok geçmeden o beklentileri de tuzla buz etti. Dışarıdan ümitler kesilince bu kez devletle doğrudan görüşmenin yolları arandı. Bunun için seçimlere girildi ve halkın ümit dolu alkışları arasında Parlamento’ya milletvekilleri gönderildi. Milletvekillerinin devletle diyalog ve müzakere kanallarını açacakları düşünülüyordu. Geçen zamanda bu hayal de suya düştü.
YANLIŞ HESAPLAR, SÖNEN OCAKLAR

Yıllar böyle yanlış hesaplar üzerinden akıp giderken nice ocaklar söndü, iki taraftan nice gençler öldü. BDP’nin son Karadeniz gezisiyle de gün ışığına çıktığı gibi geçen zaman içinde Türkler Kürtlere düşman kesildi. Oysa o Karadeniz halkı eskiden devrimcileri kendi çocukları gibi kalpten bir sevgiyle kucaklardı. Devletin hışım gibi yağan ırkçı propagandası ve ardı arkası kesilmeyen asker tabutları ne yazık ki Karadenizlilerin saf değiştirmelerine neden oldu. Bunda elbette Kürt hareketinin payı da vardır. Kürt siyaseti Karadeniz’e ne ekmişti ki biçmeye gidiyordu! Hareketin öncüleri nedense kendilerini çocuklarını kaybeden Türk insanının yerine hiç koymadılar. Ne yazık ki Türk insanı da kendisini tüm ulusal ve sınıfsal hakları gasp edilen Kürtlerin yerine koymadı, empati kurmadı, kuramadı.

Sözü fazla uzatmadan bugüne gelelim.

DİYALOĞU KİM BAŞLATTI?

Tayyip Erdoğan’ın Kürt meselesini çözme düşüncesi hiç olmadı. Gençler, akan kan, ölümler, anneler ve babalar, hiç, hiçbir şey umurunda değildir. Her şey, tabutlar bile – tıpkı Devlet Bahçeli gibi- onun için bir propaganda malzemesidir. Hiçbir şey onun hırslarının ve tek adam olma açlığının önüne geçemez. Son iki yıldır Abdullah Öcalan’a sıkı bir tecrit uyguluyordu. “İstersem bu tecridi sonsuza kadar sürdürürüm,”mesajını verdi Öcalan’a. Legal Kürt siyaseti bu hukuksuz izolasyonu kıracak sivil bir proje geliştiremeyince, cezaevlerindeki PKK’li tutuklular devreye girdi. Açlık grevleri sürerken ortalık bir anda hareketlendi. Dışarıdan ümidini kesen Öcalan meğer o günlerde, “MİT başkanı Hakan Fidan’a sahip çıkmak gerek,”diye düşünerek ona bir mektup yollamış. Bunu Öcalan’ın İmralı’da görüştüğü milletvekillerine söylediği sözlerden öğreniyoruz.
ALTIN FIRSAT

MİT başkanı Hakan Fidan, Öcalan’dan gelen mektubu alınca soluğu Başbakanlıkta alıyor. Başbakan mektubu meraklı bir heyecan içinde okuyor ve kısa bir düşünmeden sonra ayağına altın bir fırsat geldiğine karar verip, Hakan Fidan’a İmralı’ya gitmesi için talimat veriyor. İşte Tayyip Erdoğan’ın, “Çözüm süreci” adını verdiği masal böyle başlamış oluyor. Yani genel kanaatin aksine Tayyip Erdoğan’ın başlattığı bir süreç söz konusu değildir. Süreç Öcalan’ın belirtilen mektubu ile başlıyor. Gel gelelim Öcalan’ın bu hamlesinin devlette meselenin çözümüne dair herhangi bir karşılığı yoktur.

Erdoğan’ın yapmak istediği şey, bir taşla birkaç kuş vurmaktır. Neredeyse herkesi beklenti içine soktu. Türk yoksulları artık çocukları ölmeyecek diye bekliyor, Kürtler hem hakları verilecek, hem de çocukları ölmeyecek diye bekliyor, dağda ve cezaevlerinde olanlar ailelerine kavuşacaklar diye bekliyor. Medya bu kan dursun diye büyük destek veriyor. Öcalan, “Herkes özgür olacak,”diyor. Artık içeride ve dışarıda tüm ilgili kişi ve çevreler Tayyip Erdoğan’ın ağzına bakıyor. O da kanı durduracak bir kahraman edasıyla il il dolaşıp, darbe dönemi Kenan Evren’i çağrıştıran şatafatlı konuşmalar yapıyor.
TAYYİP ERDOĞAN ALANLARDA PROTESTO MU EDİLİYOR?

Oysa Kürt meselesini çözecek en son kişi Tayyip Erdoğan’dır. Böyle olmasa iktidarda olduğu on bir yıl boyunca bu amansız savaşı sürdürmez ve bunca insanın ölümüne neden olan kanlı, kör bir yol izlemezdi. Şimdi hangi yakıcı neden, hangi etkili güç onu çözüme zorladı ki sorunu çözsün? ABD –kendi çıkarlarına hizmet edecek bir çözüm için de olsa – bu sürecin içinde ya da yanında mı? Hayır! Peki AB? O da yok. İçte bir baskı var mı? Yani Türk halkı Amerikan halkının Vietnam savaşında yaptığı gibi bu meselenin çözümü için sokağa mı dökülmüş? Kürt siyaseti içte ve dışta yarattığı çok yönlü sivil baskı ile AKP’yi köşeye mi sıkıştırmış? Tayyip Erdoğan boş alanlara seslenir hale mi gelmiş? Meydanlarda anneler ve babalar tarafından protesto mu ediliyor? Kürt hareketi şiddetsiz Newroz Tahrirleri mi örgütlemiş? Kürt siyaseti Afrikalı Amerikalılar gibi özgün bir mücadele tarzı ile dünyanın vicdanına ulaştı da dünya halkları Türk büyükelçilikleri önünde akan kanı durdurma talebini mi haykırmakta? Bu sorulardan bir tekine bile dürüstlükle “evet” cevabı verilebilir mi? Öyleyse Tayyip Erdoğan bu meseleyi neden çözsün? Bu kanlı düğümü çözme arzusu olsa 4. Yargı Paketi gibi çöpe atılacak bir metni getirir miydi Meclis’in önüne? Bir adım sonrasını göremeyen muhalefet Tayyip Erdoğan’dan çok şey ummuş olmalı ki, şimdi “Dağ fare doğurdu,” diyerek dizlerini dövüyor! Yarın da, “Aldatıldık,”diye feryat ederlerse hiç şaşmayacağız.
HALKI KOLTUK SEVDANIZ İÇİN HARCAMAYIN

Kimse boşuna hayal kurmasın ve halkı da kendi yanıltıcı hayallerinin peşinden koşturmasın. Tayyip Erdoğan bu süreçten faydalanabildiği kadar faydalanmaya, siyaseten rant sağlamaya çalışacak. Kürt sorunu da ne yazık ki bir defa daha bilinmez geleceğe ertelenecek.
Peki, şiddetsiz, kansız bir yol, bir ümit yok mu? Var elbette. Var ama bu başka bir yazının konusudur.

Not: Bu makale iki yıl önce bugün, 17 Mart 2013 tarihinde yayımlandı. Şimdi soru şu: O günden bugüne ne değişti ve bundan sonra ne olacak?

Mahmut Alınak

Odatv.com

AKP de HDP de Grup Yorum’a rahat vermedi

akp-de-hdp-de-grup-yoruma-rahat-vermedi-1503151200_m

AKP de HDP de Grup Yorum’a rahat vermedi

Grup Yorum üyeleri bugün Van konserinde HDP’liler, Taksim’deki bilet dağıtma eyleminde AKP’nin polisleri tarafından müdahaleyle karşılaştı.

Grup Yorum’un Van’daki Diren Düğün Salonu’nda yapılacak olan konseri öncesinde salon işletmecilerinin tehdit edildiği öne sürüldü. Odatv’nin edindiği bilgilere göre, salonun tehdit edenin HDP’ye yakınlığıyla bilinen Mezopotamya Kültür Merkezi’nin bir çalışanı olduğu öne sürüldü. Mezopotamya Kültür Merkezi tehdit iddialarını yalanlarken Van konseri öncesinde HDP’nin konseri boykot edeceği yönünde sosyal medyada mesajlar paylaşılmıştı.

GrupYorum üyesi Caner Bozkurt, Kobani’yle ilgili geçen hafta verdiği röportajda “Devrim dersiniz, biz öyle düşünmüyoruz. Ben, kişisel olarak Marksist-Leninist bakış açısına sahip bir devrimci olarak devrim olarak nitelendirmiyorum” sözleri üzerine HDP’ye yakın isimler tarafından tepki görmüştü.

Grup Yorum üyeleri ise düğün salonunun önünde dinleti yapıp durumu protesto etti.

TAKSİM’DE POLİSİN BİLET DAĞITMA YASAĞI

Grup Yorum üyeleri bu yıl 5’incisini yapacakları Bağımsız Türkiye konseri için Taksim’de bilet dağıtmak isteyince polis müdahale etti.

12 Nisan 2015 Pazar günü Bakırköy Belediyesi Cumartesi Pazarı Alanı’nda yapılacak konser için Grup Yorum üyeleri Taksim’de bilet dağıtmak istedi. Konser için bilet dağıtımına polisin müdahalesi dikkat çekti. Grup Yorum üyelerinin Taksim’e girmesine polis izin vermeyince oturma eylemi yapıldı.

Polisin konser bileti dağıtımını engellemesine Grup Yorum üyeleri tepki gösterdi.

odatv.com

http://www.odatv.com/n.php?n=akp-de-hdp-de-grup-yoruma-rahat-vermedi-1503151200

Yasaklı Kültürlerde Metafizik’ten Fiziğe Varoluş, Varlığa Geliş”

Esenyurt Dersimliler Dersimliler Derneği, yasaklı kültürleri konu edinen ve 4 ay sürecek olan paneller dizisinin ikincisini geçtiğimiz hafta gerçekleştirdi. Tarihçi-Yazar Esat Korkmaz’ın konuşmacı olduğu ikinci Panelin konusu “Yasaklı Kültürlerde Metafizik’ten Fiziğe Varoluş, Varlığa Geliş”Derneğin Esenyurt İş Merkezi’ndeki lokalinde 14 Mart cumartesi  akşamı gerçekleşen etkinlik Esenyurtlular tarafından ilgiyle takip edildi. Sanatçı Vedat Baran’ın  dinleti sunduğu etkinliğin açılış konuşmasını yapan Dernek Başkanı Hüseyin Kalanç, dört ay sürecek olan “Yasaklı Kültürler Projesi” kapsamında her ay farklı bir konunun işleneceğini belirtti. Bundan sonraki etkinliklerde ise sırası ile  11 Nisan cumartesi saat 20.00’de “Yasaklı Kültürlerde Olumsuzluk Felesefesi” ve 9 Mayıs cumartesi günü saat 20.00’de “Yasaklı Kültürlerde Ütopya” başlıklarını konuşacağız. Bu dört ay boyunca değerli konuşmacımız Tarihçi-Yazar Esat Korkmaz bizlerle olacak, konu başlıklarının detaylarını bizlere o anlatacak. Panellerimizin katılan herkes için fayda sağlayacağına inanıyorum. Geldiğiniz için hepinize teşekkürler” şeklinde konuştu.
Kalanç’ın konuşmasının ardında Vedat Baran bağlaması ile kısa bir dinleti sundu. Daha sonra geçilen ve bir saat süren panelde ise konuşmacı Esat Korkmaz  karşılıklı soru cevap şeklinde sürdürülerek 11 Nisan da Yasaklı Kültürlerde buluşmak üzere sonlandırıldı

Zazaca Tiyatro

Derneğimizde Zazaca Tiyatro

28 Mart cumartesi  Saat 20 .00 de başlayacak  29 Mart Pazar günü gündüz Saat 16.00 da iki gün olarak gerçekleşecek Tüm halkımızı Bekliyoruz.

Giriş ücreti 15.00 TL olarak belkirlendi

davetiye

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

“8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000’i aşkın kişi katıldı.

26 – 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day – Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını öneren Clara Zetkin (solda) Rosa Luxemburg ile.
İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) gerçekleşti. Adı da “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak belirlendi” —

Uğurlar Olsun

Büyük ustayı sonsuzluğa uğurlarken ailesi ve sevenlerin başı sağolsun

ESENYURT DERSİMLİLER DERNEĞ,

“Cezaevlerinde süren açlık grevleri ile ilgili Yaşar Kemal çarpıcı açıklamalarda bulundu. Görüşlerini kamuoyuyla sıkça paylaşmayan Yaşar Kemal sessizliğini cezaevlerinde açlık grevi yapanlar için bozdu. Kemal, “bugün açlık grevleri tutanların oğulları, babaları da bu mücadelede taraf olacak, bir nesli yok edecekler” dedi”

 

USTA ŞAİR HÜSEYİN KORKMAZGİL ESENYURT’TA ANILDI

28. Şubat 2015 Cumartesi günü Saat 20.00 Esenyurt Cumhuriyet meydanında Bulunan Esenyurt Dersimliler Derneğinde ölümünün 31 yılında Büyük şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirlerini Devrim Acar ve Ergun Çelikkan tarafından seslendirildi. Esat Korkmazın Ünlü Şairin Hayatı ve mücadelesi anlatıldı Anadolu Rock müzüğünün önde gelen isimlerinden Cafer Arat ve Halk müzüğü sanatçısı Düzgün ok ünlü şairin şiirlerinden türküleştirilen türkülerini hep bir ağızdan dile getirdiler.
Dersim Dernek Başkanı Hüseyin Kalanç ünlü şairi neden unutulmaması gerektiğini anlatarak 12 Eylül 1980 yılında yaşanan askeri darbe birçok aydın, yazar ve sanatçı işkenceye maruz kaldığını ancak yine de bu ülkenin onurlu insanları boyun eğmemişlerdir tüm haksızlıklara rağmen sanatını halka adamış şiirlerinde gelecek güzel günlere dair umudunu korumuştur bu nedenle halkın acılarını ve gelecek güzel günlere olan inancını kaybetmeyen bu yürekli şairi unutmayacaklarını Belirtti. Yazar Esat Korkmaz; Korkmazgilin hayatı ve mücadelesini anlatarak, o Anadolu insanının gönlünde taht kurmuş unutulmaz birçok eser bırakarak yeni nesile umut olmuş ve umudun yolunu göstermiştir.
Çocukluğunda tanıdığı korkmazgili unutmanın mümkün olmadığını dile getiren Ergun Çelikkan korkmazgil ile anılarını anlatı ve şiirlerini seslendirdi. Sanatçılar Cafer Arat ve Düzgün Ok şaire ait bestelenmiş şiirlerini büyük bir beğeni ile salondakiler tarafından hep birlikte söylendi yoğun ilgi ile karşılanan anma etkinliği 14 Martta Yasaklı Kültürlerde Buluşmak üzere denilerek saat 22.00 de sona erdi

özgecan Son Yolculuğuna Uğurlandı

Tarsus’ta katledilen Özgecan Aslan için kadınların öncülüğünde cenaze töreni düzenlendi.
Mersin’in Tarsus ilçesinde bindiği minibüsün şoförü de dahil 3 kişi tarafından tecavüz edildikten sonra yakılarak katledilen Özgecan Aslan’ın (20) cenazesi otopsi işleminin ardından Mersin Cemevi’ne getirildi.
Aslan’ın cenazesi, son yolculuğuna uğurlanmak üzere Akbelen Mezarlığı’na götürüldü. Cenazeye, Aslan’ın yakınlarının yanı sıra Akdeniz Belediyesi Eş Başkanı Yüksel Mutlu, Mersin Kadın Platformu üyeleri, Mersin Barosu’na bağlı avukatlar, STK temsilcileri ve binlerce kişi katıldı.
Cenaze töreninde “Seni unutmayacağız” yazılı dövizler taşınırken, “Şiddetinizle barışmayacağız”, “Kadın yaşam özgürlük” ve “Özgecan’a uzanan eller kırılsın” sloganları eşliğinde mezarlığa doğru yürüyüşe geçildi.
Anne Songül Aslan, çocuğunu vahşice katledenlerin en ağır cezaya çarptırılmasını istedi.